11 Haziran 2012 Pazartesi

Bir Michael Jordan Klasiği: Flu Game


1997 NBA Finalleri. Beşinci maç. 11 Haziran. Yani tam 15 yıl önce bugün. Utah Jazz vs Chicago Bulls. Bulls ilk iki maçı evinde almış, sonraki 2 maçı evinde Utah kazanmış. 2-3-2 formatı olduğundan 5. maç da Utah'ta. Heyecan dorukta. Neler olacağını herkes merak ediyor.

Maçın oynanacağı günün sabahındayız. Hatta daha sabah bile olmamış, gece yarısı denilebilir. Jordan birden uyanıyor; midesi bulanıyor. Terler içinde kalmış. Öleceğini bile düşünüyor. Sonraları o geceyi kendi ağzıyla şöyle anlatıyordu: "Çok korkmuştum, çok. Bana neler olduğunu anlayamıyordum." Önce kabus olduğunu düşünüyor, sonraysa öyle olmadığını ve çok hasta olduğunu görüyor. "Felç olduğumu bile düşünmüştüm."


Yataktan kalkıyor bir an, tek başına, Utah'ta bir otel odasında o an. Başı dönüyor. Midesi hala felaket durumda. Birinin yiyeceğine uyuşturucu koyduğunu düşünüyor bir an. Sonra da maç aklına geliyor, seri 2-2'ye gelmiş, 5. maç Utah'ta. Ve Jordan bu halde.

Hemen Bulls'un sağlık ekibinden birilerini çağırıyor, çok hızlı bir şekilde geliyor odaya görevli. Ve tanı olarak yemekten zehirlendiğini veya bir mide virüsü kaptığını söylüyorlar. "5. maçta oynaman imkansız, hiç ihtimal yok."

Jordan idmanları kaçırıyor. Maç günü de katılamıyor. Ama onun adı Jordan, Michael Jordan. O NBA demek, NBA Jordan demek. Kayıtsız kalamaz. Maçtan üç saat önce, sadece üç saat önce odasından çıkıyor. Delta Center'a doğru gidiyor, maçın oynanacağı sahaya.

1buçuk saat sonra Jordan sahaya varıyor. Kapıdan giriyor, Scottie Pippen görüyor onu bu anda. "Çok kötü görünüyordu, o şekilde oynamasının imkanı yoktu. Onu daha önce hiç öyle görmemiştim, çok kötüydü. Demek istediğim; gerçekten çok kötüydü."


Jordan soyunma odasına gidiyor, gözlerini kapatıyor. Maçı düşünüyor, koştuğunu, şut attığını, ribaund aldığını, turnikeye girdiğini. Sonra yavaşça formasını giriyor, odadan çıkıyor, parkeye geliyor. Çok kötü görünüyor Pippen'ın dediği gibi. Phil Jackson'ın yanına gidiyor: "Oynayabilirim. Maç içerisinde çok kötü hissedersem söyleyeceğim."

38 derece ateşiniz olduğunu düşünün. Yataktan kalkamazdınız. Hadi kalktınız, mutfağa gidersiniz en fazla. Hadi dışarı çıkın, gezin dolaşın gelin. Hadi biraz daha ileri gidip 5 10 dakika koşun edin. İyice kötü olursunuz, zaten yapamazsınız bile bunları. Ama bu adam, hani şu Michael Jordan denilen adam, hani şu bu oyunun kralı olan adam, hani tarihin en iyi basketbolcusu denilen adam, maça çıkıyor. NBA Finali maçına, yenilse 3-2 geri düşeceği bir maça, hem de deplasmanda, Utah'ta. O ateşle böyle bir maça çıkıyor. Hayal ederken benim başım ağrıyor, benim midem bulanıyor. Ben halsizleşiyorum.


Maç başlıyor. İlk çeyrek. Jordan etkili olamıyor, varlık gösteremiyor. Koşamıyor bile yeterince. Kenara alınıyor, iyice bitkin düşmüş. Gözlerini kapatıyor. Ne düşünüyor o an bilemiyoruz. Mola alınıyor. Moladan sonra ayağa kalkarken bile çok zorlanıyor, gerçekten bitmiş bir durumda. Luc Longley, Bulls pivotu, o anı böyle anlatıyor: "Ayağa bile kalkamıyordu, doğrulamıyordu."

İkinci çeyrek, fark 16. Utah lehine tabi ki. Bir anda Jordan'a bir şeyler oluyor. Adeta boyut değiştiriyor. Başka bir aleme geçiyor. Koşmaya başlıyor, zıplıyor, şut kullanıyor. İsabet buluyor. Jordan göğe doğru yükseliyor belki de o an. İzleyenler şokta. Tam 17 sayı bırakıyor Utah potasına o çeyrek. Fark da 4e iniyor. Yeniden doğuyor. Devre arasında ise şunları söylüyor: "Bu tamamen istek ile ilgili. Ayakta kalmak için, güçlü kalmak için gereken enerjiyi buldum."


Üçüncü çeyrek Jordan yine bitkin düşüyor, halsiz kalıyor. Koşamıyor. Fark tekrar açılıyor. Dördüncü çeyreğe girilmek üzereyken herkes artık Jordan'ın tamamen tükendiğini düşünüyor. Jordan da o anları "Üçüncü çeyrekte o yakaladığım rüzgarı kaybettiğimi düşündüm, tekrar iyi oynayamıyordum. Dördüncü periyotta neler yapabileceğimi düşünmeye başlamıştım, sadece biraz daha dayanmak zorundaydım. Son bir enerjiye ihtiyacım vardı."


Başlıyor dördüncü çeyrek, fark 8. Jordan'a tekrar bir şeyler oluyor, coşuyor. 10-0lık seri yakalıyor Bulls, bitime 5 dakika kala da 2 farkla öne geçiyor. 7 sayı Jordan'dan geliyor o arada. Toplamda da 33e ulaşıyor, skor 79-77. Bitime 3 dakika kala Stockton üçlük bulup Utah'ı 3 farkla öne taşıyor; fakat Jordan hızla gelip ikiliği buluyor, fark yine 1.


Şimdi bir an o maçı oynayan bir Utahlı olduğunuzu düşünün. Karşınızdaki takımın en iyi oyuncusu, aynı zamanda tarihteki en iyi oyuncu, 38 derece ateş ile oynuyor. Ama maçı hala koparamamışsınız, hem de onun yüzünden. 33 sayı atmış potanıza. Ne kadar ümitsizleşeceğinizi düşünebiliyor musunuz? Ben o an orada olsam, maçı bırakırdım. Ben, o an orada olsam, "Tanrı Jordan'a kıyak geçiyor, en iyi basketbolcuya torpil yapıyor. Bu maçı ona verecek, hiç şansımız yok. Karşımızda sadece o yok, tüm bir evren var. Ne yapsak boş, bu maç Jordan o yataktan kalkıp buraya gelmeye karar verdiğinde bitmişti. Bu maç, çoktan bitmişti. Boşuna oynadık" derdim. Çaresizlikten gerçekten oynamazdım. Saygımdan oynamazdım. Korkumdan oynamazdım. Şaşkınlıktan oynamazdım. Sinirden oynamazdım. Öfkeden oynamazdım. Oynayamazdım.

Maça dönüyoruz. 46.5 saniye var, Jordan'a Stockton foul yapmış, foul çizgisinde Jordan. Sadece Jordan değil, bütün bir evren orda. Bütün enerjiler orda. Jordan ilk atışını sayıya çeviriyor. 85-85. İkinci atış, Canı biraz daha eğlenmek istiyor belki. Kaçırıyor Jordan. Ama Toni Kukoc alıyor ribaundu, daha doğrusu çeliyor topu. Jordan ani refleksle kapıyor, Pippen'a bırakıyor, Pippen sıkışınca tekrar Jordan'a veriyor. Alıyor, şutunu kullanıyor üç sayı çizgisinin arkasından, zaman duruyor. Bütün saha, bütün Utah, bütün Amerika, bütün dünya nefesini tutuyor. Top gidiyor, gidiyor, basket. Potaya bile değmeden hem de, deliksiz hani. 88-85. O çeyrekte 15, tüm gecede 38. sayısı.


15 saniye kala fark yine 1, ama 6 saniye kala tekrar 3. Sonra üçlüğü kaçırıyor Hornacek, sonrasında da maç bitiyor. Jordan ilk devre 23, ikinci devre 21 dakika oynuyor. Tam 44 dakika. 44. Kırk-dört. 38 derece ateş, 44 dakika, NBA Finali, deplasman. Jordan maç sonrasında "Hayatımda gördüğüm en zor şeydi bu, en imkansızıydı. Sadece bir basketbol maçını kazanmak için neredeyse ölecektim. Eğer yenilseydik, yıkılırdım." diyordu, Phil Jackson ise "İçinde bulunduğumuz koşullar nedeniyle, yani final serisi için çok önemli bir maç olmasından dolayı, bence bu Michael Jordan'ın kariyerindeki en unutulmaz andı, Jordan'ın oynadığı en büyük maçlardan biriydi. Sadece ayağa kalkmak bile onu terletiyor ve başının dönmesine sebep oluyordu. Efsane bir performanstı, onu efsane yapan performanslardan en önemlisiydi." diye konuşuyordu.

Scottie Pippen'a dönüyoruz son olarak; "En büyük o, bu akşam herkes neden öyle olduğunu gördü."

Maç sonrası Jordan Pippen'ın üstüne yığılıyordu adeta, NBA tarihine geçiyordu bu görüntü de:


İşte Michael Jordan, bu yüzden Michael Jordan'dı. Onu öldürmeden durduramazdınız, durmazdı. Yapamazdınız. Jordan eğer o sahadaysa, kazanamazdınız. Ne yaparsanız yapın. Basketbol herkesin oynadığı, ama sonunda Jordan'ın kazandığı bir oyundur.

Not: Sayfanın üst yan tarafında gördüğünüz anketimize oy vermeyin unutmayın.

Blog yazarına ulaşmak için: " http://twitter.com/#!/eraykskci "

Gün içerisinde sorularınızı ve önerilerinizi bu twitter adresinden bana ulaştırabilirsiniz. NBA ile ilgili paylaşmak istediğiniz fikir ve yorumlarınızı da ulaştırırsanız (serilerin yorumu gibi), blogda isminizle yayınlanacaktır. Herkese iyi günler.

6 yorum:

  1. LeBron Forever !

    YanıtlaSil
  2. Harika bir adamdı fakat belirtiyim OKC ŞAMPİYON Miami hiç bir halt yediği yok.

    YanıtlaSil
  3. cok güzel yazı

    YanıtlaSil
  4. Bir bu maç bir de meşhur SHRUG maçı efsanedir benim gözümde.

    YanıtlaSil
  5. on numara yazı olmuş tebrikler. efsanelerle ilgili daha çok yazı yazmanı tavsiye ediyorum.

    YanıtlaSil
  6. Bu yazıda bile LeBron forever diyorsunuz pes artık tamam LeBron'da iyi oyuncu eyvallah ama Jordan'la kimse karşılaştırılamaz bu yazıdan sonra

    YanıtlaSil