14 Ağustos 2012 Salı

NBA'de Değişen Güç Dengeleri

Bu yazıyı yazmayı uzun zamandır planlıyordum aslında, son Howard takasından sonra da zamanının geldiğini düşündüm. Lig bambaşka bir hal almaya başladı çünkü, süperstarlar bir bir toplanıyorlar aynı takımlara. Amaç aynı; yüzük almak. Yüzük almak tabi ki çok önemli bir olay bu oyunda, bu ligde. Ama yine de bir şeylerin yanlış yapıldığı hissi de uyanıyor çoğu izleyicide.


Bu aralar çokça duymaya başlamışsınızdır; "NBA'in eski tadı kalmadı, eski heyecanı yok, eskiden böyle miydi?" vb cümleleri. Herkes ikiye bölünmüş durumda. Bir bölüm bu görüşe katılırken diğer bölüm tamamiyle reddedip artık daha zevkli olduğunu savunuyor. Daha zevkli diyen bölümün de yeni nesil NBA seyircileri olduğunu belirtmek isterim, eskilerden de çok çok nadir de olsa "Şu an daha zevkli bir lig" diyenler var.

Bana sorarsanız ben de eski izleyicilerden olarak ligin son halini pek ilgi çekici bulmuyorum. Çoğu maç izlenmiyor bile, lig zevkli diyenler için söylüyorum, hanginiz bir Toronto-Cleveland maçını ilgi çekici buluyorsunuz? Veya bir Hornets-Wizards maçına ne dersiniz? Bobcats'in maçlarını da 4 gözle beklediğinizi itiraf edin hadi, hatta bundan sonra Magic de çok ilgi çekici maçlara imza atacaktır, kaçırmasanız iyi edersiniz.

Bu takımların maçları izlenmiyor, izlense bile hava atışı yapılmadan uyuyakalınması kaçınılmaz. O derece sıkıcı karşılaşmalar, bu maçlara taraftar çekmek de kolay değil. Üstüne para verseniz gitmeyecek adamlar var. "Ligin popülaritesi artsın diye bunlara izin veriliyor." derken izleyici kaybedildiğinin de farkında olmak gerek aslında. Eskiden mesela, az önce saydığım takımların maçları daha çok izlenirdi, en azından izlenirdi. Toronto Chris Bosh için, Cleveland'ı söylemiyorum bile, Orlando izlenirdi, Phoenix izlenirdi. Artık izlenmeyecekler.


Çekişme ne alemde peki? Ben bir çekişme göremiyorum; Miami Lakers Oklahoma üçlüsü arasında geçecek sezon. Halbuki bir kaç sezon öncesine kadar da net bir şekilde gördüğümüz gibi, her bir süperyıldız bir takımı playofflarda ileri götürmek için yeterli. Ama süperyıldızsız çoğu takım bir hiç durumunda. Bakın Bulls'a, en yakın örnek onlar. Rose sakatlandı, ortada takım kalmadı. Bakın Magic'e, Howard oynamayınca sayı atamıyorlar. Cleveland'a bakın, Lebron gittikten sonra iyi oynadıkları tek maç yok. Toronto öyle keza, Bosh gittikten sonra adam gibi galibiyet yüzü göremediler. Phoenix'e de tanık olacağız, Nash'siz nasıl dibe vuracaklar bakalım. Hornets'i de gördük ayrıca Chris Paul'süz.

Dediğim gibi, eskiden çok fazla takımın şampiyonluk şansı vardı. Hemen her takımın bir süperyıldızı vardı, takımlar arasında uçurum yoktu. Herkes herkesi yenebiliyordu, şimdi öyle mi? Bazı takımların iki, bazılarının 3 hatta 4 süperyıldızı var. E bu ligde her saniye bir süperyıldız da yetişmediğine göre en fazla 10 takım dışında hepsi boş kalıyor. İyi oyuncuları var belki ama süperyıldızları yok. Bazılarının adam gibi oyuncusu bile yok. Bobcats'in çoğu takımı yenmesi imkansız, Kings'in öyle, Raptors'un öyle, Cleveland'ın öyle. Bu takımların play-offa girme şansı bile yok. Yer işgal ediyorlar sadece o kadar.

Siz kendi tuttuğunuz takımdan düşünün mesela, futbol takımı ama. X takımının taraftarısınız, takımınıza bir yıldız oyuncu buldunuz, yetiştirdiniz geliştirdiniz. Bir kaç sezon oynadı, parladığı an hop büyük bir takım geldi aldı. Yine eliniz boş kaldınız, yeni bir yıldız çıkana kadar bekleme moduna geçtiniz. Yenisi geldiğinde o da gidecek gerçi, siz de biliyorsunuz. Bu gerçekten üzücü bir durum, taraftarlar içinse hayattan soğuma nedeni. Lebron formalarının yakıldığı günleri unutanınız var mı?


Sonuç olarak; böyle bir kaç takımın arasında geçen bir ligin zevkli olduğunu kim söyleyebilir ki? Nash-Kobe-Artest-Gasol-Howard 5i ile başa çıkabilecek takım sayısı en fazla 5 6 tane. Gerisi çok zor. Şunu kabul ediyorum bakın, bu 5i izlemek çok zevkli olacaktır. Miami-Lakers olsun, OKC-Miami olsun, diğer büyük takımların birbirleriyle yaptıkları maçlar çok çok keyifli geçecektir. Ama ya diğer maçlar? Bu süperyıldızlar takımlarında kalsaydı eğer daha çok zevkli maç izleyecektik. Bu şuna benziyor, ağzınıza her seferinde birer sakız atarak daha uzun süre tat almak mı, yoksa hepsini aynı anda atıp daha kısa zamanda daha çok tat almak mı? Ben olayın süreklilik tarafında olduğumdan daha çok keyifli maç isterdim. Tek maçta aşırı eğlenip sonra orta düzey bir Avrupa Ligi takımı kalitesindeki takımların maçlarını izlemek zorunda kalmak hiç de hoş bir durum değil çünkü.

Peki kim bunun suçlusu? Bunun için kimseyi suçlayamazsınız aslında, NBA yönetimini de suçlayamazsınız, oyuncuları da suçlayamazsınız. Herkes yüzük kazanmak ister, oyuncuların mentaliteleri bu yüzden biraz daha değişmiş durumda bu yıllarda. Aceleci davrandıklarını söyleyebiliriz ama, Lebron bir kaç sezon daha kalabilirdi mesela. Ama Nash artık kariyerini noktalamak üzere, onun Lakers seçimi beni mutlu etti örneğin. Yüzük almasını umuyorum Nash'in.


Burda Oklahoma City Thunder'a da kısa bir paragraf ayırmadan geçersem ayıp olurdu. Draftlarla kurdukları 2 süperyıldızlı kadroları ve yanlarıına yerleştirdikleri muhteşem ek parçalarla gerçekten bileklerinin haklarıyla bu noktaya geldiler. Kadrolarını korumayı başarırlarsa bir kaç sezon içerisinde bir yüzük onları bekliyor bana kalırsa, kaldı ki bu Lakers ile Batı'da başa çıkabilecek tek takım görünümündeler. İşin özü; Thunder yönetimini oldukça başarılı buluyorum.

Durum özetle böyle, NBA'de güç dengeleri artık allak bullak. Güçlü takımlar daha da güçleniyor, zayıf takımlar daha da zayıf hale geliyor. Aradaki makas iyice açılıyor, yeni sezonda artık çok daha az zevkli maç izleyeceğiz, çok daha az takımın maçını takip edeceğiz. Bu maçlarda geçen sezonlara göre daha fazla zevk alacağız ama, çok az böyle maç olacak. Çünkü bu kadrolara sahip takım sayısı az. Yine de herkesin zevki kendine, böyle olmasından hoşnut olan da var. Biz yine de NBA NBA'dir diyerek keyif almaya çalışalım her maçtan, bakalım bu dengeler nereye kadar bozulacak?

Blog yazarına ulaşmak için " http://twitter.com/#!/eraykskci "  adresini takip edebilirsiniz.

Gün içerisinde sorularınızı ve önerilerinizi bu twitter adresinden bana ulaştırabilirsiniz. Herkese iyi günler.

13 Ağustos 2012 Pazartesi

Dream Team 2: 2012 Londra Olimpiyatları

Bir olimpiyat maratonunu daha dün itibariyle geride bıraktık. Bir çok branşta inanılmaz performanslar, olimpiyat ve dünya rekorları, kazanan ve kaybeden favoriler gördük. Yeri geldi tüm dünya ile aynı anda aynı yarışı izledik, yeri geldi "Benim dışında şu an bu yarışı izleyen var mıdır lan acaba?" dedik. Sonuç olarak genel kanıya bakılırsa eğlendik.

Biz işin basketbol kısmına bir göz atalım. Bu olimpiyatlara girerken hiç kimsenin basketbolda altın madalyanın kime gideceği konusunda bir kuşkusu yoktu. Dünyada basketbolun başkenti olan Amerika olimpiyatlara rüya bir kadroyla geliyor, otoriteler başta olmak üzere tüm dünya 92' Rüya Takımı'nı anımsıyordu. O takım olimpiyatları yerle bir etmiş, adeta tarihin en büyük hezimetini yaşatmıştı dünyaya. Bu takımın da pek eksik bir tarafı kalmayacağını düşünüyordu herkes, iki takım arasında da atışmalar yaşanıyordu sürekli. "Biz onları yeneriz, rüya görmesinler" gibi gibi. Bu yazıda Amerika'nın bu olimpiyatlardaki rekorlarına değineceğim ancak önce kısa kısa cümlelerle yaptıkları maçlara bakalım.


İlk maçı Fransa karşısında 98-71lik bir skorla çok rahat geçti Amerika. Çok iyi bir performanstı fakat herkes daha iyisinin olabileceğinin farkındaydı yine de.

Daha sonra Tunus karşısına çıktı Amerika. Herkes farkın 40ı geçip geçmeyeceğini konuşuyordu, durumu özetlemek için gösterilebilecek en büyük kanıt da bu sanırım. Nitekim Amerika 110-63 ile 47 farklı bir galibiyet daha elde ederek izleyenlere rüya takımın devamını göstermeyi başarıyordu.

Gruptaki 3. maçta ise bir tarihe imza atılıyordu. Nijerya karşısında 156-73lük üstünlük kuran Amerika 83 farka ulaşarak olimpiyat rekorunu kırıyordu. Bu galibiyetle de "rüya takımdan iyiler" diyenlerin sayısı iyice artıyordu.

Grubun 4. maçında biraz rehavet, biraz da güçlü Litvanya ekolü Amerikan'ların ayağının biraz da olsa yere basmasını sağlıyordu, oldukça zorlanan Amerika 99-94le sahadan galip ayrılıyordu.

Grubun 5. ve son maçında Arjantın'le oynayan Amerika Ginobili'nin tüm çabalarına rağmen yine çok rahat bir galibiyet elde ediyordu, 97-126. Artık sıra eleme maçlarına gelmişti.


Çeyrek finallerde Avustralya ile oynayan Amerika için maç beklenildiği gibi kolay geçiyordu, 119-86.

Yarıfinalde bir kez daha Arjantin'i konuk eden Amerika yine rahat bir maç çıkarıyor, 109-83 kazanarak finalde İspanya'yı beklemeye geçiyordu.

Final beklenildiğinden zor geçiyordu, Amerika'ya her zaman ters gelen İspanya bu sefer de oldukça zorluyordu, sonuna kadar başa baş bir maç götürmelerine rağmen altını 107-100 yenilerek kaptırıyorlardı. Böylece Amerika zor da olsa altını almayı başardı ve tüm dünyanın beklenildiği gibi basketbol erkekler branşı tamamlandı.


Şimdi geçelim rekorlarına:

*** Amerika olimpiyatlar basketbol erkek branşında 14. kez altın madalya almayı başardı.

*** Amerika milli basketbol takımı olimpiyatlarda üst üste 17. galibiyetini almayı başardı.

*** Amerika milli basketbol takımı üst üste 50. kez maç kazandı.

*** Kevin Durant ülkesi adına olimpiyat finali maçında en çok sayı atan oyuncu oldu (30)

*** Kevin Durant Amerika Basketbol Milli takımı tarihinde olimpiyatlarda 30+ sayı atan 5. oyuncu oldu; diğerleri Adrian Dantley (30, 1976), Charles Barkley (30, 1992), Stephon Marbury (31, 2004) ve Carmelo Anthony (37, 2012).

*** Kevin Durant Amerika Basketbol milli takımı tarihinde bir olimpiyatta en çok sayı atan oyuncu olmayı başardı (156 sayı). Eski rekor 1968 Olimpiyatlarında 145 sayı atan Spencer Haywood'a aitti.


*** Kevin Durant bu olimpiyatların tüm ülkeler alanında da en çok sayı atan oyuncusu olmayı başardı. Arkasından 155 ile Manu Ginobili ve 153 ile Pau Gasol geliyordu.

*** Kevin Durant ülkesi adına bir olimpiyatta en çok üçlük atan oyuncu olmayı da başardı, 34 üçlük ile. Eski rekor 17şer üçlükle Reggie Miller (1996) ve Kobe Bryant'a aitti (2008)

*** Amerika erkek basketbol takımı bu olimpiyatlarda maç başına 16 üçlük atarken diğer hiç bir takım bu alanda çift haneli istatistiğe ulaşamadı.

*** Lebron James olimpiyat kariyerinde 273. sayısına ulaştı ve bu alanda ülkesi adına 2. sıraya yerleşti, rekor 280 ile David Robinson'da.

*** Lebron James Michael Jordan (1992) ile birlikte aynı sene hem olimpiyat altını, hem NBA şampiyonluğu, hem de NBA MVP'liği kazanan 2. oyuncu oldu.

*** 1992 Rüya Takım'ı maç başına 117.3 sayı atmış ve yaklaşık 44 sayı fark ortalamasıyla oynamıştı, 2012 Amerika takımı ise 115.5 sayı attı ve 32 sayı ortalamasıyla oynadı.

*** 1992 Rüya Takımı 8 maçında da çift haneli farkla ulaşırken 2012 takımı 2 maçta 10+ fark atamadı.

Özetle, ikinci bir Dream Team kasırgası daha geçirdi dünya. Gerçekten inanılmaz oynadılar, güzel de bir final maçı seyrettirdiler İspanya ile birlikte. Artık yavaş yavaş NBA'i beklemeye geçiyoruz.

Blog yazarına ulaşmak için " http://twitter.com/#!/eraykskci "  adresini takip edebilirsiniz.

Gün içerisinde sorularınızı ve önerilerinizi bu twitter adresinden bana ulaştırabilirsiniz. Herkese iyi günler.