31 Mart 2012 Cumartesi

YGS İçin 10 Altın Öneri

1) Sınavda iki şık arasında kalırsanız, bilin ki hangisini seçerseniz seçin her zaman öbür şık doğru çıkacaktır. O yüzden önce birini seçip işaretleyin, sınavın son saniyelerine doğru da fake atıp hemen onu silin ve seçmediğiniz şıkkı işaretleyin. Belki fakeinizi yerlerse bir umudunuz olabilir.

2) Normalde önce Sosyal testinden başlıyorsanız yine ondan başlayın. Bir değişiklik yapmayın; çünkü bir boka yaramayacaktır.

3) Zor soruları sonraya bırakın vakit kaybetmeyin, hatta sonraya bile bırakmayın hiç çözmeyin. İsteseniz de çözemeyeceksiniz zaten onları, ibne çünkü onlar. Öyle olmasalardı çözerdiniz.

4) Yanınızda bir şişe soğuk su bulundurun. Sınavdan sonra soğuk su iyi gider, en sonda da şişenin üzerine oturursunuz sorun kalmaz.

5) Sınavdan önceki akşam çalışmayı denemeyin, bildiğini de unutucaksın sonra bütün sene triplerini çekicez amk.

6) Sınavdan önce gireceğiniz yeri mutlaka gidip görün, sınav anında o yer girecek size çünkü.

7) Kahvaltıyı çok abartmayın, sınav anında salarsın falan hoş olmaz hiç, kazanacağın varsa da kazanamazsın.

8) Üst üste 3-5 soruyu çözemediyseniz paniğe kapılmayın, 5-10 arası çözemediysen paniğe kapılabilirsin. 10-20 arası çözemediysen kalk git zaten ordan beynine verdiğim ne işin var bu sınavda, hele tipe bak tipe çabuk git burdan amk liselisi.

9) Kodlama yaparken dikkat edin, mümkünse kaydırma yapın. Böylece bir iki soruyu belki doğru denk getirebilirsiniz.

10) En önemlisi, sakın stres yapmayın. Zaten kazanamayacaksın ki amk strese ne gerek var?

28 Mart 2012 Çarşamba

Ne Kadar İnsanız?

Eminim ki mutlaka görüyorsunuzdur her gün sağda solda gezinen dilencileri. Büyük çoğunluğumuz da umursamadan uzaklaşıyoruzdur. Kimi daha 5 yaşına yeni girmiş, kimi 70 yaşını geçmiş, kimi orta yaşlı, kiminin ayağı yok, kiminin bir kolu. Kimi sağır, kimi dilsiz. Kimi yalancı, kimi de gerçek. Peki hiç birini umursamadan "Yalancı" diyip geçmek ne kadar doğru?

Öncelikle bir ülke düşünelim, mecliste lise mezunları birbirini yumruklarken üniversite mezunları iş bile bulamasın. Ve bu ülkede zamanında okul bile okuyamayan insanlar düşünelim. Çevresinde güvenebileceği kimse olmasın. Yardım etmez miydiniz?

Biz millet olarak hep yardımseverliğimizle övünürüz, ihtiyacı olana yardım etmeyi görev sayarız. Ama gün geçtikçe bu durum değişiyor gibi sanki. İnsanlar en yakın arkadaşlarına bile kazık atabiliyor. Bu yüzden dilencilerin umursanmaması çok garip kaçmıyor olabilir. Kendiniz gibi bir insan olan, yardıma ihtiyaç duyan birine vereceğiniz 50 kuruşun, 1 liranın hesabını yapmak ne kadar doğru? Sen versen o parayı, bir mendil alsan; başkası verse, bir başkası daha verse mesela, o adam veya kadın evine çocuğuna akşam 1 ekmek yedirse, bundan güzel ne olabilir ki? Bir başka insana yardım etmekten daha güzel ne olabilir, daha mutluluk veren ne olabilir, daha insancıl ne olabilir? Sırf bazı şeref yoksunu yalancı insanlar yüzünden yardıma gerçekten ihtiyacı olanları önemsememek ne kadar doğru?

İnsanlara bu konuyu açınca "Yalancı onlar ya hepimizden zenginler" falan diyorlar. Bazıları gerçekten öyle ama bu hepsinin öyle olduğunu göstermez. İnsanın yüzüne yansır her şeyden önce. Yaşlı bir adam, selpak satıyor. Yaşı oldukça ilerlemiş. Yüzüne bakıyorsun, yalvaran bakışlar, gözler dolu dolu. Benden kim bilir kaç yıl daha fazla yaşamış, daha fazla şey görmüş, daha fazla şey hissetmiş, daha çok adaletsizlikle karşılaşmış, daha çok acı çekmiş. O her şeyden ama her şeyden önce bir insan, ondan alacağın bir tane selpak seni ne kadar fakirleştirir ki? Her gün sigaraya, aptal saptal gereksiz eşyalara vereceğin paranın onda yüzde hatta binde birine o adamdan aldığın bir selpak sana ne kadar zarar verebilir? Senin harcarken zerre düşünmediğin 1 liranın o adam için aslında ne kadar değerli olduğunu bir kere olsun düşündün mü hiç? Bana cevap vermene de gerek yok, kendi kendine sor bu soruyu, kendi kendine cevap ver. Kendi vicdanınla yüzleş, varsa. Her gün aç bir insana alacağın bir ekmek sana çok yük geliyorsa, o ekmeği sen alamıyorsan o adamın nasıl alacağını düşün mesela. Sen krallar içinde yaşarken, krallar gibi olmasa da en azından akşam sıcak bir kase çorbanı içerken dışarlarda yaşam mücadelesi verip çöplerde ekmek kırıntısı arayan o adamların halini düşün ya da. Düşün biraz, vicdanınla mücadele et. Yenmeye çalış vicdanını, vermem diye kendi kendini ikna et. Uğraş. Ama yapamazsın, eğer yapabiliyorsan da insanlığından şüphe duyarım senin. Duymayandan da şüphe duyarım. O küçücük çocuk, o sakat insan, o yaşlı kadın elinde bebeği köprü köşelerinde ağlarken sen "Yalancılar" diyip kendini rahatlatabiliyorsan ve sen buna rağmen insansan, ben insan da değilim.

Sen kendini bir kez olsun koydun mu o adamın yerine? 1 gün aç kalsan ertesi gün mızmızlanan sen, hiç koydun mu kendini? 2 gün üst üste aynı yemeği yiyen sen, söyle koydun mu hiç? Kış günü iki dakika tuvalete gidip donan sen, bütün kışı buz gibi havada dışarda sürünerek geçiren insanın yerine koydun mu kendini? Taze ekmek alalım bunu atalım diyen sen, çöplükte sen o ekmeği oraya at diye hayvanlarla beraber bekleyen o insanın yerine kendini hiç koydun mu? O insanın senden neyi eksik, o insan senden daha mı az insan, daha mı az iyi? O adam orda donarak ölürken sana yolda onu gördükçe tiksinme hakkı veren kim? Bak kardeşim, tekrar söylüyorum, sen bu yazıyı okuyorsan ve buna rağmen hala aynıysan, kafanda hala hiç bir şey değişmediyse, buna rağmen insansan, ben insan değilim. Sen eğer insansan, ben insan değilim. Değilim. Sana da, sana o adamdan tiksinme hakkı veren sisteme de, seni o selpağı almaktan alıkoyan beynine de, o adamı senin gibi birinden dilenmek zorunda bırakan adalete de lanet olsun. Sözde hepimiz eşitiz, ama bazılarımız gerçekten de çok daha fazla eşit.

Ve sen kardeşim, içinde hep onlara yardım etme hevesi taşıyan, bunu çok isteyen ama yapamayan, ileride param olursa elimden geldiğince çok insana yardım edeceğim diyen, işte sen de en azından bir gülümse bu insanlara. Sevgini göster, umutla bak. Eminim ki mutlu edecektir onları, mutluluk karın doyurmuyor belki ama, en azından insan olduklarını hissettir onlara. Biliyorum ki bunu seve seve yapacaksın.


Ezilen Adam Olmak

Çevremizde her zaman gördüğümüz bir durum var aslında; ezilen adamlar ve ezen adamlar. Sınıfınıza baktığınızda da bunu farkedersiniz, iş yerinize baktığınızda da farkedersiniz, dersanenizde de farkedersiniz veya diğer tüm sosyal çevrenizde de. Bazı adamlar sürekli ezilir, hor görülür, kimse işi düşmedikçe ilgilenmez. Düşüncesine gram saygı duyulmaz, sürekli aşağılanır, mantıklı konuşsa bile terslenir. Grubun diğer üyeleri tarafında açıkça kullanılırlar ve bu arada hiç de önemsenmezler. Olaya dışarıdan bakmayı deneyerek yazmaya çalışıcam bu yazıyı.

Öncelikle bu adamlar neden eziliyor? Neden X kişisini değil de Y kişisini eziyorlar? Ezilmesine neden olan şeyler nelerdi? Bu tip soruların cevapları gruptan gruba değişiklik gösterir. İş yerinde önemli bir rolü olmayan bir çalışanın veya sınıf ortamında pek sesi çıkmayan bir insanın ezilmeye daha yakın olduğu bir gerçek. Yine de en önemli neden karakterdir desem yanlış olmaz heralde. Uysal bir karaktere sahip insan iyi olsa da ezilir, peki karakteri çok kötü olan ve oldukça hırçın olup grup huzurunu da bozan insanların ezilmeme nedeni nedir acaba ? Ayrıca bir karakteri oluşturan ögeler nelerdir, bireyin bunu değiştirebilmesi tamamen kendiyle mi alakalıdır?

Öncelikle konuyu çok geniş bir açıdan anlatmak istediğim için bir çok sorunun yanıtını vermem gerektiğinin farkındayım. Bunu konuyu dağıtmadan da yapmak istiyorum. Bu yüzden ilk olarak bir karakter nasıl şekillenir sorusunu cevaplamam daha mantıklı olacaktır. Bana kalırsa insanın sergilediği duruşu şekillendiren en büyük etmen aile yapısıdır. Küçükken eğer baskıcı bir ailenin içinde yetişiyorsa muhtemelen ileride kendini pek ifade edemeyecek ve bu yüzden suskun kalacaktır. Bu da ezilmiş bir karakter olmasına neden olur. Ama bu durum ters etki de yapabilir, ailesinden baskı gören çocuk ileride bundan sıkılıp tamamen ters bir noktaya ulaşabilir ve uç bir karakter olabilir, sürekli baskı yapan bir karakter gibi. Bunu belirleyen ikinci etmen çocuğun içine girdiği aileden farklı olan ilk ortamdır, bu mahallesindeki diğer küçük çocuklar veya anaokulu veya da okul hayatının ilk yılları olabilir. Çocuk bu ortamlarda kendinden daha da suskun durumda olan karakterler gördüğünde bir nevi aile hayatının durgunluğunu bu ortamdan çıkarmaya çalışabilir ve bu da oldukça baskın ve huzuru bozan bir karakter yaratabilir. Ama bu ortamlarda da daha baskın çocuklar görürse git gide daha da içine kapanık olacak ve hayatı boyunca da muhtemelen böyle gidecektir, en azından daha baskın olduğu bir başka grupla karşılaşana kadar.

Gelelim diğer bir soruya; grubun huzurunu bozan bir insan neden genelde grubun en tepesine çıkar ve diğerleri tarafından dışlanmaz, dışlanamaz? Öncelikle şunu belirtmeliyim ki bu kişi diğerleri tarafından bazı durumlarda dışlanabilir, buna rağmen bile genelde huyuna suyuna gidildiğini gördüm bu güne kadar. Suskun olan karakterlere kıyasla daha fazla saygı gördüğünü biliyorum. Nedeni nedir bunun? İnsanlar belki ona bulaşmak istemiyor olabilir, kimse bir çıkıntı ile uğraşmak istemez, huyuna gider. Genelde herkes huyuna gitmeyi tercih ettiğinden zamanla o grupta yükselmeye başlar. Bu yükseliş de birileri çok kararlı bir şekilde onun karşısına çıkmayı kafaya koyana kadar devam eder. O isyan kıvılcımı ne kadar güçlü olursa grubun içinde o kişiye karşı biriken nefret de o kadar ortaya çıkar ve bir anda tepeden aşağı doğru yuvarlanmaya başlar. Ama bu isyan kıvılcımının oluşması genelde pek de kolay olmaz.

Birbirini hiç görmeyen ve sadece internet ortamından konuşmuş olan insanlar için de durum böyle mi olurdu peki? Benim öncelikle sadece internetten konuştuğum insanlardan oluşan bir arkadaş ortamım da var. Orayı çok iyi gözlemlediğimi belirteyim. Öncelikle bu ortamda yaklaşık 50 kişilik bir grubu çok iyi gözlemledim. Bu grupta ezilen insanlar var, tepede olan adamlar da var. Peki o adamlar nasıl ve neden ezildi? Göründüğü kadarıyla herkes çok rahat konuşabilir ama buna rağmen yine de alt tabaka olanlar göze çarpıyor, neye göre oluştu bu sınıfsal fark?

Bu grup içerisinde nefret edilen bir adamın bir isyan kıvılcımıyla grubun tepesinden indirilip uzaklaştırıldığını gördüm, ilk olarak bunu söyleyeyim. Şimdi soruya dönüyorum, bence bunun nedeni diğer üyelerle olan ilişkiler. Ama bu ilişkilerin çok zekice tasarlanması gerekiyor. Herkesin suyuna gidip dertlerini dinlemek yararlı olabilir ama bir süre sonra artık sadece dert dinletmek için kullanılabilirsiniz. Herkesin suyuna çok fazla giderseniz bir gün ters tepki verdiğinizde ezile de bilirsiniz. Dengeyi ayarlamak gerekiyor, dert dinliyorsanız dert dinletmelisiniz. Herkesin suyuna gitmeye başladığınız zamanlarda onlarla ters görüşleri de savunmalısınız, gerekirse şiddetli bir tartışma bile yapmalısınız. Bunların hepsi sizi üste çıkaracaktır. Ne kadar yanlış da olsa bir düşünce etrafında hep çoğulun yanında olmalısınız. Zamanla insanlar size daha da saygı duyacaktır ve grubun tepesine çıktığınızda hem nefret edilmeyecek hem de istediğiniz düşünceyi azınlık tarafında da olsanız savunabileceksiniz, kimse de size çok sert karşı gelemeyecektir. Çünkü grup artık sizi bir anlamda başa getirmiş olacağından kararlarınıza karşı tepki veremeyecektir, aksi taktirde onlara karşı oluşturacağınız bir gruplaşmada dışarıda kalacaklarını bileceklerdir. Bilmeseler bile en azından bir iki kere böyle bir olay yaşanıp birileri dışarda kaldığında artık saygı duyulmaya başlanacaktır. Olayların farkına varıp sizden nefret edenler olsa bile bunu açıkça dile getiremeyeceklerinden hiç bir zaman tepeden de indiremeyeceklerdir. Bu yüzden dediğim gibi en önemli şey, denge politikasıdır. Ayrıca kimsenin arkasından kötü konuşmadığınız taktirde ve size karşı oluşan ittifaklara barışçıl yanaştığınızda nefret edilme ihtimali iyice azalacaktır. Özetin özeti; denge politikası ve barışçıl olmak.

Bu yazımda bir anlamda gözlemlediğim bir durumu anlatmaya çalıştım, ne kadar başarabildim bilmiyorum ama eminim çoğumuzun bu konuda fikirleri ve gözlemleri vardır. Yanlış düşündüğüm noktalar olabilir yorumlara ve eleştirilere her zaman açığım, yeni fikir kıvılcımlarıyla gözlemlerimi belki daha da iyi yorumlayabilirim bile. Şimdilik bu kadar, herkese iyi günler dilerim.